Başlangıcı ararken…

Başlangıç noktasını arıyorsunuz değil mi? Hayalinizdeki o en büyük, en zevk alacağınız sizi en çok “siz” yapacak olan işe nereden başlayacağınız konusunda uzun uzun düşünüyorsunuz. Hangi fırsatı değerlendireceksiniz, kime güveneceksiniz, beklentileriniz ne olacak, ne zaman harekete geçmeniz sizin için daha uygun? Sorulacak ve yanıtını bulmaya çalışacağınız birçok soru daha…

Ne kadar çok şeye bağımlısınız öyle? Yani kendi ayaklarınız üzerinde durabilmek, kendi özgürlüğünüzü ilan etmek için ne kadar çok şeye bağlanıyorsunuz! Sizce de burada bir çelişki yok mu? Hayallerine ulaşmış birçok insana bu başarısının sırrını sorduğunuzda size, “sıkı disiplinli bir çalışmayla ve risk alarak bu günlere geldim” cevabını verecektir. Tamamen tuzak dolu bir cümledir bu. Bizi en çok korkutan en az iki kelimeyi barındırmaktadır çünkü: “disiplin” ve “risk almak”!

Bu iki kelimenin insan algısında yarattığı imajlar, elbette kültürden kültüre değişiklik gösterebilir. Ancak bu yazının yazıldığı dilin yaşandığı coğrafyada, öncelikle disiplinin yarattığı imaj oldukça sarsıcıdır.

İlk olarak, kişinin okul çağında tanışmış olduğu “disiplin” kavramı gelir aklınıza. Bu kavramın size öğütlediği şey çok açıktır: “toplum liderlerinin belirlediği kurallara (buna çalışmak da dahil) uymalısınız; uymazsanız sonuçlarına katlanırsınız”. Tartışmasız mesaj şudur: disipline uymamanın bir şekilde cezası vardır. Uyduğunuzda ise “sağlıklı bir toplumun ferdi” oluverirsiniz. Tüm bu kavramlar; sizin henüz “ben mi sağlıklı olmalıyım yoksa toplum mu” diye sormanıza fırsatınızın bile olmadığı bir zihin durumunda aktarılmaktadır size.

okul disiplini

 

 

 

 

 

 

 

 

Dolayısıyla disiplin daha ilk başta oldukça katı bir biçimde aktarılmıştır. Bu durumu kabullenemeyip direnen yaşıtlarınız olduğu gibi, büyümüş de küçülmüş (!) ve ortama hemen ayak uydurmuş akranlarınız da bulunur. Tabi bu iki ayrı ucun dışında, ceza almamak için elinden geleni yapan ama okuldan döndüğünde de üstünü başını bir kerede çıkarıp sokağa fırlayan sayıları hiç de azımsanamayacak bir nüfus da söz konusudur. Tabi “zeki ama tembel” olanlarımızı da atlamayalım.

Her ne olursa olsun, yaşınız büyüdükçe aynı zamanda kurallar ve kurallarla olan ilişkinizin sonuçları iyice belirginleşmeye başlar. Bu süreç kimilerini olgunlaştırır, kimilerini normalleştirir (ne demekse !?) kimilerini ise bir ferdi olması gereken toplumun dışına iter.

Lise civarında çeşitli ütopyaların fark edilmeye başlanması kafaların karışmasına neden olduğu da unutulmaması gereken bir başka gerçek. Farkındalığın, çocuksu zevklerin (peki ya bu ne demek!?) arasından sıyrılmayı başarmasıyla bazı zihinlere şöyle sorular gelir: “Bu eğitim, bana ideal toplumu oluşturmak için ideal fert olmam gerektiğini salık veriyor. Ama bunun oluşabilmesi için uyulması gereken kuralları, toplumun önünde olan kişiler belirliyor. Nasıl olur da ideal toplum bir öndere ihtiyaç duyabilir ki?”

Bu soruyu soranlara ne diyorduk biz? Hah! Ya anarşik ya da entelektüel bozuntusu!

Bu noktadan sonra üniversiteye gitme şansı yakalamışsanız, yılların algısı birden patlayıverir ve fiziksel serbestlik sizi fena sarsar. Artık sizin de bir gitar alıp çimlere uzanma vaktiniz gelip çatmıştır. Fakat farkında olmasanız da başka bir disiplin söz konusudur. Çoğunu fiziksel olarak tanımadığınız belki de çoktan geçerliliğini kaybetmiş olan birçok bilgiyi hazmetme disiplininde olmanız beklenir sizden.

Eninde sonunda üniversite biter. Ancak “önde gelenler” hala sizin disiplinli olmadığınızı düşünmektedirler. İşte o noktada size sağlam bir disiplin öğretecekleri bir yere çağrılırsınız: Askere…

askeri disiplin

 

Daha katı kurallar bunlara uyulmadığı takdirde karşınıza çıkacak daha katı cezalar ile karşınızdadır. Üstelik “bana göre değil” deme şansınız hiç yoktur. Öyle bir yerdir ki burası; nasıl yemek yiyeceğiniz, nasıl uyuyacağınız yani kısaca her türlü hareketiniz bir kurala ve bu kuralı size ileten bir emire bağlıdır. Velhasıl, emire “eyvallah” denilmez, “emredersiniz” denir.

Neticede bu noktadan sonra artık “adam olmuşsunuzdur”.

 

 

“Disiplinli olmak” durumu kafalarımızın içinde böyle yankılanır çoğunlukla… Sıkıcı, uzun vadeli olduğu için dayanılması zor ve hatta sizi pes ettirecek bir süreç.

Peki ya risk almak? Disiplin kadar olmasa da bu da çekindiğimiz kavramlardan biri. Bu yazıyı okuyanların birçoğu bu kelimeyi görünce “cebinde çok fazla para olmadığı halde, kaybetme ihtimalinin yüksek gözüktüğü alanda yatırım yapmak” ifadesi akıllarına gelecektir. Ya da daha genel bir ifadeyle “zarara uğrama tehlikesine rağmen bir eylemi icra etmek” olarak düşünülecektir. Tamam, sözlük anlamı bu olabilir ancak sizi başarıya ulaştıracak riskin bu olduğu anlamına gelmez. Çünkü bu tanıma göre emniyet kemeri takmadan araç kullanmak bir risktir fakat bu şekilde istediğiniz yere varmanız, başardığınız anlamına pek gelmez.

Buraya kadar bu yazdıklarımı okumuşsanız, şu anda şu soruyu sormanız çok olasıdır: “İyi de şimdi hayallerimize kavuşmak için disipline ve risk almaya ihtiyacımız yok mu yani? Ne demek istiyorsun!”

Tamam canım, kızmayın. Elbette sizi hedefinize ulaştıracak şeylerden birkaçıdır bunlar. Ancak anladığınız anlamda kesinlikle değil!

Burada size “disiplinli çalışma ve risk alma” tavsiyesini veren başarılı insanlar da pek doğru bir yönlendirmede bulunmuyorlar aslına bakarsanız. Çünkü onlar aslında disiplinli olduklarının farkında bile olmadan çalışıyorlar. Her ne yapıyorlarsa ona aşıklar. Büyük bir zevkle yaptıkları işi yapıyorlar. İşleri ile meşgullerken o kadar heyecanlılar ki zamanın farkında bile değiller. Çevrelerindeki insanlar onlara “işkolik” diye yakıştırmalar yapsa da umurlarında olmuyor. Onlar işlerinin başına olduklarında, rahatlıyorlar ve tatmin oluyorlar. Onların disiplini, kendiliğinden gelişen doğal bir disiplin.

Tıpkı doğadaki gibi! Doğa, her bahar toprakların çiçeklenmesini disiplinle mi sağlıyor? 2 Hidrojen ve 1 Oksijen ‘in birleşerek suyu oluşturması nasıl gerçekleşiyor? İşte burada sözü geçen olaylar nasıl bir düzene ve koşullara bağlı ise sizin göstereceğiniz disiplin de aynı şekilde, yapmakta olduğunuz işi sevmenize bağlıdır.

Risk almak kısmına gelince; aldıkları riskleri asla ve asla “ya kaybedersem” diyerek almıyorlar! Risk aldıklarının kesinlikle farkında bile değiller çoğu zaman. Kafalarının içindekileri gerçeğe dönüştürmek dışında hiçbir negatif düşünceye odaklanmıyorlar.

İşin ilginç yanı disiplin ve riskin bu türlüsünü siz de yaşadınız! Ne zaman mı? Çocukluğunuzda tabii! İlk adımını atarken “Yahu çok büyük bir risk alıyorum, ya şimdi küt diye düşüm popomu kırarsam” diye düşünüp, güvenli bir şekilde k*çının üzerinde oturmaya karar veren bebek var mıdır sizce? Yoksa “büyük bir disiplinle” arka arkaya adımlar atarak bununla eğlenen çocuklar mı görürsünüz etrafınızda?

O yatağın altında canavar olma riskine rağmen nasıl yattınız yatakta tek başınıza? Sıkı bir disiplinle aynı saatlerde aynı çizgi filmi izlemeyi, aynı arkadaşlarla birbirinin benzeri oyunlar oynamayı nasıl beceriyordunuz?

Eğer disiplin ve risk negatif anlamlarıyla değerlendirilmiş olsaydı, çevremizdeki başarılı insanlar şöyle olacaktı:

somurtan adam

Yani bizim meymenetsiz dediğimiz cinsten. Ama çok şükür ki birçok başarılı kişi kendi halinde eğlenebilen, gülümseyen ve keyif alabilen insanlar.

Peki, sizler en çok kahkahayı ne zaman atmıştınız, en çok ne zaman eğlenmiştiniz? En çok riski ne zaman almıştınız.

Size bir şey söyleyeyim: Çocuk olun gerisi gelir!

Kahkaha atan kız

 

 

1 thought on “Başlangıcı ararken…

  1. Hocam Yazı için çok teşekkür ederim, gerçekten iyi bir analiz söz konusu. Umarım mutlu olmayı büyük şeylerden değil de, küçük şeylerden de yakalamayı başarırız.

Leave a Reply