Zihin Çıkmazı

Tam olarak bilmediği bir noktadaydı. Kendini tarif et deseler, ne ruh halini anlatabilirdi, ne bedenini tasvir edebilirdi ne de çevresinde gördüklerini aktarabilirdi. Tam bir bilinmezlikte, mutlak bir hiçlik noktasındaydı.

Buraya nasıl gelmişti? Geçmişte nasıl biriydi? Nelerden hoşlanıyordu ve nelerden nefret ediyordu? Belki bu soruları ona sorsanız, hatırlaması çok ama çok yavaş olurdu. Ancak neyse ki bu kişi bir öykü kahramanı ve onun geçmişini pek tabii ki anlatıcıdan -yani benden- dinleyebilirsiniz.

O, bir sinirbilim uzmanı. En büyük amacı da zihnin ne olduğunu tanımlayabilmek. Bilim dünyasının katı kurallarının belirlediği sınırlara ulaşmış, şimdi o sınırları da aşmak isteyen bir bilim insanı.

Her türlü disiplinde, uyulması gereken katı kurallar söz konusudur. Bu kuralların da biri açık diğeri gizli iki amacı vardır. İlki disiplinin kanıtlanmış tüm prensiplerini yeni gelene en ince detayıyla anlatmaktır. Gizli amaç ise, kuralların içinde sıkışacaklar ile onları aşacakları belirlemektir.

İşte o, bu psikolojik sınıra ulaşmıştı. Şimdi, var olan kuralları temel alarak o kuralların dışına çıkması gerekiyordu. Bunun için bolca bakış açısına ihtiyacı vardı. Moleküler biyoloji, genetik, kimya ve fizik ve psikoloji disiplinlerinin sınırlarına giren konularda okumalar yapıyordu. Elbette anlayışının bir sınırı vardı. Ancak, kavramları birbirleriyle ne kadar ilişkilendirebilirse o kadar iyiydi.

Kendine has bir çalışma yöntemi vardı. Ancak temelleri bin yıllık bilim tarihine dayanıyordu tabii. Araştır. Uygula ve deneyimle. Çıkarımlarda bulun. Diğer kavramlarla ilişkilendir. Tatmin edici bir sonuca ulaşana dek bu döngüyü tekrarla. İşte bazen bu döngü o kadar sık tekrarlanır ki uzmanın zihni, döngüden bir an önce çıkmaya çabalar. Bu, kuralları hiçe sayma anlamına gelse bile.

Velhasıl uzmanımız, tam da böyle bir anda, odasında tek başınaydı. Notlarını kurcalıyordu. Bir anda, defterinin boş olan bir sayfasını açtı ve yazmaya başladı.

“Bugün, birer insan olarak yapabildiğimiz ne varsa zihnimiz sayesinde yapabiliyoruz. Araçlar, sanat, makineler ve diğer insanlarla ilişkiler. Tüm bunları zihnimize ve onu oluşturan her şeye borçluyuz. Bu açıdan bakınca; insanlığın en önemli hedeflerinden birinin zihni anlamak olduğunu söyleyebiliriz. Hatta zihin, tüm evreni anlamak için bir anahtar niteliğinde bile olabilir.”

“Tamamen fizik ve kimya kanunlarının belirlediği kurallara uyan biyolojik bir canlı olan insan, nasıl zihin geliştirebilmiştir? Bu evrim süreci nasıldı? Hangi noktada zihne bağlı olan hayal gücü, problem çözme gibi yetenekler kazandı?”

“Nasıl oluyor da bir zihin, bir evren hayal ediyor ve sonra bunu bir esere dönüştürüyor? O insan aklının almadığı kurguları, senaryoları nasıl da yaratıyor?”

“Örneğin, ben şimdi burada otuzlu yıllarda İstanbul’da dedektiflik yapan bir kişinin hikayesini yaratabilirim. Üsküdar’dan Çamlıca’ya çıkan yol üzerinde bürosu bulunan bir dedektif olsun bu. Hafiye olarak pek nam salmamış bu adamın da Nazım olsun. Nazım, 1 Mart Cumartesi akşamı saat 17.00 gibi bürosunda oturmaktaydı. Ramazan bayramının arifesindeydi ve bir an önce eve gitmek istiyordu. Bu sırada, odasının kapısı sert bir şekilde açıldı ve topuklu çizme giymiş uzun boylu sarışın bir kadın içeri girdi.  ‘Nazım bey’ dedi, ‘bana yalnızca sizin yardım edebileceğiniz söylendi. Lütfen beni geri çevirmeyin’”

“Tüm bu hikayeyi nasıl yarattı zihnim? Nazım ve sarışın kadının ayrıntıları üzerinde ne kadar çalışabilir ve sonra onlara nasıl bir geçmiş verebilirim? Sonra, onların kararlarını o kararların sonuçlarını nasıl hep bir arada tayin edebilirim?”

“Üstelik, düzlemden tamamen bağımsız hayal kurabilirim. Kurgum herhangi bir gezegende, herhangi bir zamanda ve hatta herhangi bir evrende olabilir. Kendi kanunlarımla uyumlu çalışan evrenler yaratabilirim zihnimde.”

“Peki, yarattığım Nazım karakterinin nasıl bir zihni olsun isterdim? O neler oluşturabilirsin hayal gücünde? Sanırım onun zihninin de sınırsız olmasını tercih ederim. Hatta bir saniye, Nazım’ın, beni fark edecek kadar farkında olmasını isterim. Evet, kesinlikle. Nazım, kapıdan yeni girmiş olan sarışın kadına bakarken her şey durmuş gibidir. Aslında, her şey gerçekten durmuştur. Nazım, zihninden sesli düşünür: ‘Bu kurgunun senin tarafından oluşturulduğunu biliyorum. Kendi geçmişime ait anılarım olsa da tüm umutlarımı, korkularımı, hedeflerimi en ince ayrıntısına dek hatırlasam da şu an içinde bulunduğum anı senin zihninde yarattığını hissedebiliyorum. Fakat bu beni korkutmuyor. Hayır. Böyle bir şeyi nasıl yapabildiğini tahmin de edebiliyorum. Yapabildiğin için yapıyorsun. Tıpkı diğer her şey gibi. Bu durumda, ben de koşulsuz bir zihnin var olduğu bir öykü yaratabilirdim. Sonra da bu zihnin fark etmesini sağlayabilirdim. E madem ki koşulsuz bir zihin, muhtemelen o da benimle aynı yeteneği paylaşacaktı. Peki ya tersinden bakarsak? Benim zihnimde yarattığım varlığın, beni keşfetmesi gibi ben de seni keşfedebildiysem, sen neden keşfetmeyesin başka bir yapabildiği için yapan bir zihnin öyküsü olduğunu?’”

Durdu. Öksürdü. Heyecanlandı. Tekrar yazmaya başladı.

“Eğer zihnim, tüm bu serüveni yaratıyor ve kurgulayabiliyorsa, içinden bir çıkış yolu da sunuyor olmalı. Bakalım. Beni, sadece yapabildiği için yapan bir zihin yaratıyorsa ve yine beni koşulsuz bir zihinle donatmış ise o zaman ben de o yaratıcının boyutunda geçmeyi zihnimde var edebilirim.”

O anda içinde bulunduğu oda birden bire karardı. Ardından hiç ses duymadığını fark etti. Kalp atışını bile. Çok uzunmuş gibi gelen fakat gerçekte kısa bir süre sonra da dokunma hissi yok oldu. Bir enerji olarak var olduğunun farkındaydı sadece ama o kadar.

Çünkü yazar öykünün bundan sonrasını hayal etmemişti. Word dokümanını kaydetti ve kapattı. Bunu yapıyordu… Çünkü yapabiliyordu.

1 thought on “Zihin Çıkmazı

Leave a Reply